düşleYORUM

Film seyircisini büyülemek ister.

2500 yıldır 'seyrin sanatı' olan 'Aristotalesçi dram'; bilinçlere bir tür 'Afyon' etkisi bırakır.
"Olağan" denilen (sığınılan) bu olağandışı durum; sanatın 'gücü ve desteğinde' değiştirerek özgürleşmek yerine; egemenci kötülüğe rıza göstererek yaşantılar sürdürülür (!)

Bertolt Brecht estetiği ile kurgulu program; sinema, tv, tiyatro öğrencileri, emekçiler, sendika temsilcileri etkileşimiyle tv izleyicisine sunulur.
Sunucumuz tabi ki Charlie Chaplin'dir.
Sokak söyleşileri sıradan, şaşırtıcıdır...

Bizler, kavrayışımıza niteliksel değişim katan; alışkanlığın solgun kopyasıyla yer değiştirmemiş şeyleri tanırız aslında!

Sürecin odak noktası,
“meta ilişkilerimizdir...”

Tasarlanmış Eylem ve Ötesi:

Sinema-dram “afyondur”

Günümüzde müzik bir yana bırakılırsa hiçbir sanat sinema kadar insan yaşamının içine girmemiştir. Çağımızın en önemli kitle iletişim aracı olan televizyonun yaygınlaşmasıyla, denebilir ki sinema günlük yaşamın kopmaz bir parçası haline gelmiştir. Artık sinema sanatıyla karşı karşıya gelebilmek için karanlık sinema salonlarının “büyüleyici” havasına gerek yok! Bir başka kutu TV, yaş, dil, din, kültür, sınıf farkı ayırt etmeksizin, sinemayı insanların ayağına getirip günlük yaşamın büyüleyen parçası haline sokmuştur. Sinema sanatına erişen insanların sayısı artarken, içerdiği yanılsamacı etkiler de yaygınlaşmakta. Günlük yaşam sıkıntıları içinde boğulup ne yapacağını şaşırmış duruma gelen geniş halk kitleleri geleneksel sinemanın akıl almaz düş dünyalarının tutsağı haline gelmekte.


Olmak artık «esrarlı, mucizevi, doğal dışı» dır. İnsan, bu oluşumu ortaya çıkaran bütün süreci kavramadıkça kendini ve doğal ilişkilerini tanıyamaz. Gerçek, formun arkasına gizlenmiştir ve kendisini olduğu gibi ele vermez, veremez. Seyirci kendini olay akışına kaptırır, karakterlerle özdeşleşir. Zihinsel faaliyetleri aktif değil; edilgin ve beklemededir. Film karakterleriyle, duygusal temel üzerine kurabildiği yaşantı birliği içine girer. Doruk noktası ile birlikte başlayan son bölümde, olayların çözümü ile, yapay olarak içine sokulduğu gerilimden kurtulur ve nihayet rahatlar; eğlence gerçekleşir. İşte, süper haz buradan doğar.